13 Ağustos 2011 Cumartesi

Ninja Kaplumbağalar




Eminim ki ben ve benim gibi bir çok velet koltuklarımız başında ninja kaplumbağaların başlamasını beklerken şarkıya eşlik etmeyi çok isteyip de becerememişzdir. Özellikle

'Heroes in a half shell
Turtle power!'

denilen son kısmına.

Hepimiz ayrı bi kafadan sallamışızdır. Örneğin ben;

'Habızımı haşmıl
Teritööör'

Habızımı haşmıl ne a.q ya? Sonra da gel benden gelecek bekle, toplumsal sorumuluk bindir omuzlarıma. Olacak şey değil.

4 Ağustos 2011 Perşembe

On Binniran Var Mı?




Çok acayip bir okulda okudum 8 sene, orta sona kadar. Okul tepede bir yerdeydi. Eğer 8 sene o okula gitmemiş de daha düzlükte başka bir okula gitmiş olsaydım, bugün hem alnım ve CV'im daha pak hem de omurga sistemim daha dik olarak hayatımı idame ettiriyor olurdum, bundan şüphem yok. O allah’ın belası yokuşu günde iki kere çıkıp inerdim. Öğle paydosu gibi gereksiz bir uygulama sahibiydi okulum ve evim yakın olduğu için öğlen yemeğini evde yer tekrar okula giderdim.

Tevfik İleri isimli bu sikindirik okul Pendik’te Tavşantepe denilen bölgenin üstünde yer alıyordu. Yani Tavşantepe'nin de tepesinde, bir ilkokul öğrencisi açısından daha içten bir tanımla ifade edecek olursam okul tam olarak ‘anasının amında’ idi. Coğrafi olarak zirvesel bir konumda olan Tevfik İleri İlköğretim Okulu sosyo- ekonomik ortalama ve öğrenci başarısı olarak zirveden ovaya iniyordu. Biz takıldık orda 8 sene ova yüzü görmemiş en dağlı arkadaşlarımızla. Okulun yarısının, öğrenci değil canavar olduğu bu okul öğretmenler için ise tam bir sürgün yeriydi. Din hocası bile gelmezdi kaçardı. Son çare cami imamına para verip gayri resmi derse soktular. Salak imam hafta içi bi dersini camide yapmaya kalkışınca halıları çalan çocukları aradı durdu bütün dönem…

Bakın şöyle izah edeyim size; bir okul düşünün ki matematik dersi her sene boş geçsin. Ne acı değil mi? Yok lan şaka bu ne ki, dert mi bu şimdi. Matematik falan dert etmeye değmez. Asıl şimdi başlıyorum: Bir okul düşünün ki tavanında ayakkabı izi bulunan sınıfları olsun, tuvalatinde lavaboya sıçılsın, ilkokul beş öğrencileri derste kızlara sikini göstersin, derste çıkartıp sınıfa işesin.. Düşünün o ilk okullular yandaki mezarlığa gidip, kızları korkutmak için eşeledikleri mezardan kuru kafayı kapıp gelsinler okula… Ayılan bayılan kızları hala net hatırlıyorum. Sonra tantanayı duyan orta okullular ilkokulları döverek kuru kafayı ellerinden alsın ve bahçede rahmetliyle basket oynasın. . . Her daim çıkışına polis aracı gelen bir ‘ilköğretim’ okulu biliyor musunuz siz?

Gerçekten çok savaşan ama az sevişen bir okulduk. Kimse kimseyle pek çıkmazdı. Bu benim çok garibime gidiyor hala. Bunca pislik, inanılmaz hadiseler dönerken bu ilköğretim okulundan her sene 5-10 hamile çıkartmalıydık. Ama yok, piçlikten zaman mı kalmıyor nedir bilemiyorum. Kız- erkek ilişkileri yerlerde sürünüyordu. Etraf platonik aşktan geçilmiyordu. Aslında sebebi biraz belli çok güzel bir kızdan hoşlanıyordunuz. Tabi o güzel kızdan Kaynarcalı ayı tayfası da hoşlandığı için aşkınızı resmiyete dökmek her gün dayak yemek anlamına geliyordu. Aşık olunacak güzel cici kız kategorisi de Kaynarcalılara bakmıyordu. Genel tablo böyle olunca 3-5 önemsiz, haftalık aşklar yaşıyordu Tevfik İleri hepsi bu. Görmemişlik kötü tabi. Bu yüzden lisede millet bi sürü, bi sürü kızlarla çıkmış, artık öpüşmeden sevişme aşamasına geçmişken ben hala uzun bir müddet kızlardan hoşlandığımı saç çekip, şiddet uygulayarak ifade ediyordum en homosapiens halimle.


Garip garip lakaplı çok acayip arkadaşlarım vardı. Okulun yarısı Kaynarca denilen boktan bir yerleşkeden gelir, birbirlerine çok yakın mahallelerde oturur ve kendileri dışındakilere sataşırlardı. Kendi aralarında akraba gibi oldukları için pek hır gür etmezler genelde husumetleri ‘’biz’’le olurdu. Ama ben de bunlardan birisiyle ya sıradaşlık etmiş, ya bir yerde bir iyilik yapmış olur bir şekilde arkadaş olduğum için bana da pek karışan görüşen olmazdı. Tevfik İleri’de sigaraya başlama yaş oranı 10-11 civarıydı. Öğle tatilinde en büyük zevkleri okulun arkasındaki koruluğa geçip, sigara tellendirip günün anlam ve önemine yakışan façayı atmaktı. Faça atmak çişe gitmek gibi bir şeydi bunlar için. Emrah diye bir çocuk vardı o kolu hala unutmam. Faça atacak yer kalmamış artık. Faça üstüne faça. Öyle çukurlar olmuş ki kolda dirsek bükümü nerden anlayamazsın. Böyle adamlar var. Hani şu iki tane piç var ya darbuka çalıyor bir tanesi diğeri de söylüyor.(Hamam tası da gümüşten) Çocuklarda öyle bi gırtlak, öyle bir ses var ki 12 yaşında sigaradan, rakıdan gitmiş sanki amk. Aynen bizim bu Kaynarcalılarda 12 yaşında gırtlak kanserine merhaba demeyi başaran gururlu rekortmenler çıkartması an meselesiydi o yıllarda…



Mesela Bülent diye bir çocuk vardı. Beden çocuk bedeni ama sıfata bak psikopatlık, puştluk yüzüne vurmuş ibnenin. Bi gözü Hayko Cepkin gibi kısıktı. Ve suratında hep bi ‘ananı bellerim’ bakışı vardı. 12 yaşında bıyığı vardı çocuğun- bıyığı! Şimdi hakikaten çocuk diye bahsetmek bile garibime gidiyor davul Bülent’ten. İlkokul beşte 31 çeken çocuk mu olur? Hadi çekiyorsun be ibnenin evladı ‘’olum valla da billa da benden geliyor yemin ederim geldi inanmıyorsan gösteriyim diyen bir çocuk mu olur? İstersen sperm değil sikinden Samantha Fox çıkart yine merak etmem, göster demem Bülent bana ne bir siktir ulan!



Bu erken mastürbasyon vakaası Bülent’in olayı şuydu okulda; her gün kimi görse simit alacağım diye ‘’onbinniran var mı’’ diye sorardı. Hele bizim gibi ‘temizpak’ çocuklara kesin sorardı bir tek kendi mahallesindekilere sormazdı. Yok deyince atardı elini cebe, şıkırtı geliyorsa ‘’niye yalan diyon’’ diye ‘’yirmi beş binnira’’ alırdı. Sanırım herkesten aldığı bu on binniralarlan simitçi açacak parayı toplamıştır Bülent . İllallah ettim artık Davul Bülent ve kumbarasal varlığından. Tersleyip vermemek kolay. Bizden küçük her türlü döveriz ama sonrasında başına gelecekler belli. Bütün Kaynarcalı kapkaççı abileri okulda sana saldırıyor. Lan dedim kurtuluş yok bari oyunu bunun kurallarına göre oynayayım. Ben de artık okulda ne zaman Bülent’i görsem o bana sormadan Bülent ‘’on binniran var mı simit alcam para yok, ço acım oluum’’ derdim. O da ‘’ valla yok olum’’ ‘’valla da billa da yok’’ derdi. Hatta inandırıcı olsun, kıllanmasın diye ona sorduktan sonra etrafta kim varsa onlardan sırayla on bin lira isterdim. Haftalarca o bana sormadan ben ona ‘’onbinnira’’ sordum durdum ve o hep valla yok billa yok dedi. Bir kaç hafta sonra ne Bülent bana, ne ben ona bozuk para sorar olduk. Üstüne bir de işportacı ahlakı geliştirdik kendi aramızda. Daha doğrusu o geliştirdi. Benim çevremdekilere, takıldığım çocuklara sormayı kesti çünkü ondan önce ben soruyordum nasıl olsa… Ortaokul bitti, lise bitti. Büyüdüm. Bülent de büyüdü kumbarası da. Ama simit lazımdı hep. ‘’Onbinniran var mı’’lar yerini sorgusuz sualsiz bıçaklı almalara bıraktı, onbinniralar, milyonlara, milyarlara çıktı, cep telefonları çalındı, kapkaç yaralama gırla. Kısaca illegal ne kadar iş varsa bulaşmışlar sonra ondan bundan duyuyordum…

Geçen hafta akşam vakti tekelden iki bira, cips mips almış eve geliyordum köşeyi dönerken aynen film karesi gibi sireni yanan polis arabaları frene köklendiler siyah bir Opel’i kıstırdılar. Opel’den den bir çocuk çıktı koşmaya çalıştı fakat silahlı polisler araçtan çıkıp götüne kadar girince, dur ihtarına uyarak yere yatıp ellerini kafasına koydu. Yerdeyken birisi hemen kelepçeyi geçirirken diğerleri tekmeliyordu. ‘’Ne kaçıyorsun piç’’ diyip, küfür kıyamet bir şekilde yerdeki elemanı baya hırpaladılar. Konuşmalardan anladım ki eleman aracı çalmış, polisler düşmüş peşine gece boyu baya bir kovalamışlar. Harala gürele biraz dindi, en sonunda yerden kaldırıp polis aracına yasladılar üst araması için ki o sırada elemanın kafa göz patlamış. Kaşından kafasından kan akıyo, suratı şiş. Fena benzettiler diye bakarken çocuğu çok geç tanıdım. Gayri ihtiyari ''Hasssiktir Laaan. Bülent'' dedim. Kanrevan içindeki o meymenetsiz surat karanlıkta bana döndü ve acıdan inleyip bir yandan da Bayhan Bayhan gülerek ‘’Valla on binniram yok moruk’’ dedi… Polisler aptal aptal ikimize baktı, Bülent’i karga tulumba araca koyup gittiler…

Muhtemel Taksici Cinayetleri




Taksicilerden 5 kişi almayanını mı, yoksa kısa mesafeye gitmeyenini mi daha önce öldürmek istiyorum, henüz karar veremedim.

Yolda bir bira daha alarak içe içe tutuyorum evin yolunu. Sofraya oturuyorum söylene söylene... Dilimde de aynı soru, sesli düşünüyorum, höpürdeterek içiyorum efes extramı yanında doritosla, papatya desenli köylü güzeli masa örtüsünde ve Ceyun Carovır benim için günün en güzel lafını ediyor:

''Her güzel gece bir taksinin kapısını açtığın an sakatlanır. Hepsini öldür çekirge.''

Şoförler Birliği öfkeli...